Haber

Son dakika haber: Erdoğan’dan dikkat çeken ‘Biden’ açıklaması! AB’ye mesaj: Bu tuzağa düşmeyeceğiz!

Flaş Haber…Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Suudi Arabistan’ın başkenti Riyadİslam İşbirliği Teşkilatı ve Arap Birliği Olağanüstü Ortak Zirvesine katıldı.

Burada kritik temaslarda bulunan Erdoğan, toplantıda yaptığı konuşmada dünyaya kritik mesajlar verdi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Riyad dönüşünde gazetecilere dikkat çekici açıklamalarda bulundu.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın uçakta gazetecilerin sorularına verdiği yanıtlar şöyle;

Efendim, ilk sorum bu toplantının sonuç bildirgesi ile ilgili olacak. Bu zamana kadar İslam İşbirliği Teşkilatı’nın sonuç bildirgelerini okuyor ve görüyorduk. Orada yalnızca kınama yeterliydi; Onun dışında yapıcı, yol gösterici, aksiyon üreten bir yaklaşım göremedik. İlk kez bu toplantının sonuç açıklaması çok etkileyiciydi. Bunu çok sevdim. Yani okuduğum her cümle çok değerliydi, ileri sürülen öneriler de çok değerli. Örneğin, “Filistinlilerin yerlerinden edilmesi veya sürgüne gönderilmesi kırmızı çizgimizdir, bunu savaş suçu olarak görüyoruz.” diyor. Tüm ülkelere İsrail’e silah ve mühimmat ihracatını durdurma çağrısında bulunuyor. Aynı zamanda uluslararası alanda neler yapılabileceğini tek tek açıklayan bir bildiridir. Bu bildirinin ortaya çıkması karşısında Türkiye’nin durumu ve tutumu nasıldı, nasıl oldu? Diğer ülkeler bu deklarasyonun tüm noktalarına kolaylıkla ikna olabiliyor mu? Yoksa bir ikna süreci mi vardı? Bu deklarasyonun ortaya çıkmasına nasıl bir süreç yol açtı? Teşekkür ederim.

Öncelikle Filistin’deki katliama karşı ortak ses çıkarmak ve ortak çözümler üretmek için Riyad’a geldik. Önceki gün Dışişleri Bakanım Hakan Fidan buradaydı ve orada İslam İşbirliği Teşkilatı ve Arap Birliği Dışişleri Bakanlarıyla toplantı yaptılar. Bu toplantılarda sonuç bildirgesinin tüm çerçevesini çizdiler. Evet, İslam İşbirliği Teşkilatı geleneğinde genel olarak kınama vardır. Devletler çeşitli nedenlerden dolayı fazla önlem almıyorlar. Ancak son Olağanüstü İcra Kurulu Toplantısından bu yana yapılması gerekenleri netleştirdik ve son gelişmelerin ayrıntılı olarak sonuç bildirgesinde yer almasını talep ettik ve kabul ettirdik. Ülkeler nihai deklarasyona hazırlanıyordu. Toplantılarımızda herkes bu metinleri tekrar gözden geçirdi. Hemen hemen idamla ilgili tüm teklifler bizden geldi. Bu sayede doruğa çıkmadan önce planladığımız tüm konuların son metinde yer alması sağlandı.

Burada daha önce söylenmemiş birçok başlangıç ​​noktası içeren, yerleşimcileri terörist olarak tanımlayan, hatta jeostrateji üreten bir metin var. Bölgede ilk kez İsrail’in nükleer silahlarına dayanıldı. “Nükleer Silahlardan Arındırma Konferansı” sunuyoruz. Yani işin hem taktik kısmı hem de stratejik kısmı var. İkisi doğru şekilde bağlanmış. Özellikle yardımların nasıl ulaştırılacağı konusunda ilerleme kaydedildi, “Ablukayı kırmak” Mesela şöyle bir ifade icat edildi: Eylem odaklı bir tanım, diplomatik tanımdan daha önemli hale geldi. Üye ülkeler öncelikle bizimle iletişime geçmeli, “Ya bunlardan bazıları yapılmıyorsa neden yazıyoruz?” dediler. Bunu hep söyledik, “Eylemin takip edebilmesi için telaffuzun ortaya çıkması gerekiyor.” Eğer bir ülke bir şeyler yapmak istiyorsa bu metnin bir referans noktası olması gerekir. Daha da önemlisi Batı’nın, Filistin nedeniyle aramızdaki mesafenin giderek açıldığını görmesi gerekiyor ki bu da bunun göstergesidir.

“MACRON FARKLI AÇIKLAMALAR YAPMAYA BAŞLADI”

Bu argümanlarda bu önemli noktaları kabul ettiler. Her zaman söylüyorum, İranlıların bir atasözü vardır “Oturdular, konuştular, dağıldılar.” diyor. Bu deklarasyon artık tabanda oluşturulan, insanların oturup konuştuğu, dağıldığı bir deklarasyon değildi. Tam tersine harekete geçilmesi gereken konular var. Hele ki işgalci yerleşimcilerin terörist ilan edilmesi çok ama çok kıymetlidir. Ayrıca ablukanın kırılması yönündeki olağan hareket de burada büyük önem taşıyor. Nükleer silahlardan arınma sorunu da çok önemli ve bu hem İsrail’i hem de İsrail’in oradaki arkasında ne olduğunu ortaya koyuyor. Mesela Macron artık farklı açıklamalar yapmaya başladı. Ama siz en başından beri hızlı gittiniz, ziyaret ettiniz ve her türlü desteği sağlayacak ruh halinde görünüyordunuz. Ancak bu sefer buralardaki ölüm ve katliamların boyutunun çok yüksek olduğunu söyleyerek kendisine karşı bir eylem politikası da geliştirmeye başladı. İslam İşbirliği Teşkilatı ile Arap Birliği’nin bir araya gelerek bu adımı atması büyük önem taşıyor. Çünkü iki örgütün tarihinde ilk kez böyle bir toplantı gerçekleştiriliyor.

“TÜRK DEVLETLERİNDE YANGIN YOK”

Sayın Cumhurbaşkanım, Özbekistan’dan döndüğünüzde yine çok değerli açıklamalarda bulundunuz. Hatta Riyad zirvesinin ardından, “Arkadaşlarım ve ben telefon diplomasisine devam edeceğiz ve Birleşmiş Milletler’de hak ve adaleti savunanların sayısını daha da artırmak için birçok çalışma başlatacağız” dedi. Bir açıklama yaptın. Tepe bitti. Biraz önce değindiniz ama bundan sonra Türkiye’nin barışa giden yol haritası ne olacak? Bunu merak ediyoruz.

Şu anda Birleşmiş Milletler’de yapılan oylamada Filistin’in yanında yer alan 121 ülke bizim için değerli. Burada çekimser oy kullanan 40, karşı oy kullanan 14 ülke var. ABD buna karşı çıkanlara öncülük ediyor. Ama biz “Acaba çekimser kalan 40 ülkeden kaçını bu 121 ülkeye daha ekleyebiliriz?” Soruna odaklandık. Telefon diplomasisi veya onlarla görüşme söz konusu olabilir. Mesela bu akşam Endonezya ile görüştük ama aslında Endonezya ile bir sorun yok. Örneğin Macaristan çekimser kalan ülkeler arasında yer alıyor. Onlarla buluşursak, olumsuz davransalar bile onları kendi tarafımıza çekebilir miyiz? Ayrıca kendi tarafımıza çekebileceğimiz çekimser kalanlar var mı? Bunu arıyoruz, incelemek istiyorum. Riyad zirvesinden sonra bu telefon diplomasisine başlamamızı istiyorum. İnşallah yavaş yavaş buna başlayacağız. Ayrıca İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi de ayın 28’inde yanımıza geliyor. Yani bunları sağlayabilirsek umarım çok daha farklı bir ses çıkarırlar.

Zaten Türk Devletlerinde israf da yok, orada da sıkıntı yoktu. Bugün Rusya-Ukrayna konusunda Ukrayna’nın yanında yer alan ve çekimser kalanlarla konuşuyorum. “Bakın siz orada Ukrayna’nın yanında yer aldınız, şimdi Filistin’de binlerce insan öldürülüyor, burada da sessiz kalamazsınız. Ukrayna ve Rusya arasında ayrım yapmadık, Afrika ve Avrupa’nın tamamına tahıl taşımacılığı sağladık. “Şimdi konuş.” deme fırsatımız olacağını düşünüyorum. Ve tabi ki bu adımları attığımız zaman Afrika ülkelerinde ciddi bir kayıp yaşayacağımızı düşünmüyorum. Çünkü Afrika ülkelerinin bize bakışı çok daha yeterli. Üstelik Mısır’la ilişkileri de çok iyi. Katar’ın katılımının Afrika ülkelerinin bu sürece destek vermesini önemli ölçüde sağlayacağına inanıyorum.

15 Kasım’da eşimin liderlerin eşleriyle toplantısı var. Kaç tane lider eşi gelecek bilmiyorum. Şu anda müzakereler devam ediyor. Bundan sonra 17 Kasım’da Almanya’ya ziyaretimiz var. Almanya’ya yapacağımız bu ziyarette Batı’ya yönelik bazı mesajlarımız olacak. Ya da Avrupa’nın en güçlü ülkesi Almanya olduğuna göre doğal olarak oradan da Avrupa’ya ses olur. Ama umarım 21 Kasım’da Cezayir’i ziyaret edeceğiz. Cezayir ziyaretinizi çok önemsiyorum. Çünkü bu ülkeler arasında Cezayir her zaman duruşunu net bir şekilde ifade edebilen bir ülkedir. Afrika’da geniş nüfuz sahibi bir ülkedir. Bu nedenle Sayın Tebbun’la bu görüşmeyi çok önemsiyorum. İnşallah bu takvimi başarıyla devam ettireceğiz.

“AVRUPA BİRLİĞİ’NİN BU TUZAĞINA DÜŞMEYECEĞİZ”

Bahsettiğiniz gibi Almanya’ya bir ziyaretiniz var. Bu ziyaret öncesinde Avrupa Birliği Komitesi 2023 raporunu açıkladı. Bu raporda özellikle Hamas’la ilgili bir bölüm vardı. Çünkü Avrupa Birliği bu süreçte Türkiye’nin Hamas’la ilgili açıklamalarından çok rahatsız olduğunu ifade ediyor. Avrupa Birliği, Hamas meselesini Türkiye-Avrupa Birliği ilişkileri denklemine mi sokmaya çalışıyor? Nihai komite raporundaki bu yansımayı nasıl değerlendirirsiniz? Ayrıca 7 Ekim’den önce ve sonra yaşananlardan da bahsetmiyorlar. Sadece 7 Ekim’de İsrail’e yapılan baskından bahsediyorlar. Bu tutumları nasıl değerlendiriyorsunuz?

Ne yazık ki her sorunda Avrupa Birliği’nin Türkiye’ye bakışı çelişkilidir. O çelişkiyi burada da bir kez daha görüyoruz. Biz Türkiye olarak Avrupa Birliği’nin bu tuzağına kesinlikle düşmeyeceğiz, düşmeyeceğiz. Avrupa Birliği İsrail’in katliamında insan onurunu gördü ve saygı duydu mu? Bu soruları Avrupa Birliği’ne tersten sormamız gerekiyor. Ne yazık ki şu ana kadar Avrupa Birliği üyesi ülkelerden herhangi bir yanıt görmedim. Artık yeni yeni çıkmaya başlıyorlar. İşte Macron’un son açıklamaları. Peki Almanya Cumhurbaşkanı ve Başbakanı nasıl bir durumda? Almanya ziyaretinde bunu çok daha net göreceğiz. Ancak şu ana kadar onlar hakkında da netlik yok. Avrupa’ya göre uluslararası hukuku kimin çiğnediği çok önemli. Şu an itibariyle Avrupa Birliği’ndeki yaklaşım tarzı maalesef bizim yaklaşım tarzımızla örtüşmüyor. Ancak Almanya ziyaretinin birçok şeyi ortaya çıkaracağını düşünüyorum. Avrupa Birliği Hamas konusunda aynen İsrail gibi düşünüyor. Ama biz onlar gibi düşünmüyorduk, düşünmüyoruz, düşünemiyoruz. Çünkü Hamas’ı Filistin’de seçimleri kazanmış bir siyasi parti olarak görüyorum. Ben tam olarak onların göründüğü gibi görünmüyorum. Artık Hamas oradaki seçimleri kazandığı için siyasi bir parti olarak görülüyor. Şimdi bizi öyle bir noktaya getirmek istiyorlar ki, “Hamas terör örgütüdür” demek istiyoruz. Hayır dostum terör örgütü değil. Tam tersine topraklarını savunmak için çabalayan, kendilerini savunan, vatanı için mücadele eden insanlardır. Aramızdaki bakış açısı çok farklı. Şunu söyleyeyim, dün de söyledim. Biliyorsunuz Charlie Hebdo olayı. Orada ne olduysa, tüm dünya liderleri, başkanlar, başbakanlar Paris’te yürüdü. İçinde Müslüman ülkelerin liderleri de vardı. Bugün Gazze’de çocukları, kadınları ve yaşlıları da eklediğinizde ölü sayısı 13 bine ulaştı. Böyle bir resim açıktır. Peki dünya liderleri bu olaylar hakkında, özellikle de Filistin’de, hiç seslerini çıkarıyorlar mı? Ayağa kalkıp İsrail’i mi suçluyorlar? Hayır neden? Arkadaşlar bunu artık belirlememiz lazım. Burada dökülen kanlar, ölenler, şehitler, bunlar Müslümandır. Ama orada ölenler Fransızlardı ya da başkalarıydı ama her şeyden önce orada ölenler insandı. Yani onu değerlendirirken insan olma perspektifinden değerlendirdik. Peki neden dünya liderleri olaya “bu kadar insan öldü” diye bakmıyor? Aralarında yavru köpekler ve çocuklar da var! Çocuklar var. Bakın baba beyaz bir kefene sarılı, anne onu bir taraftan kucağına alıyor, öpüyor, diğer taraftan çocuğunu mezara götürüyor. Bunları sıra sıra dizdiler. Bunları gördük. Anneleri gördük, çocuğunun naaşını koklayıp öperek mezara götürmeye çalışanları gördük. Peki bunlar vicdanınızı sızlatmıyor mu? Bunlardan sizin de payınız yok mu? Hayır. Çünkü bunlar şanssızdır. O yüzden burada büyük bir trajedi, büyük bir dram yaşıyoruz. Bu dram, bu trajedi karşısında sessiz kalmak, çaresiz kalmak mümkün değil. Çok çalışacağız, çabalayacağız ve belki bu olay başka gelişmelere de yol açabilir. Bu akşam arkadaşlarıma Sisi ile görüşmemin ardından muhtemelen önümüze başka bir kapının açılacağını söyledim. Mısır ziyareti ve bu adımla bölgede neler yapabiliriz? İnşallah bu konuları yerinde tartışmak ve tartışmak için bu adımı atacağız.

İki gün önce American Bloomberg’de bir makale yayımlandı. Açıklamada, “Gazze krizini çözmenin anahtarı Türkiye’dedir” denildi. “Biden’ın bu krizi çözmek için Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı araması gerekirdi, bunu yapmamanın diplomatik hata olduğu söylendi ve şu ana kadar aramadı ancak bu yazıda bundan sonra ne kadar erken ararsa, o kadar erken çağrı yapacağı belirtildi. daha iyi. Az önce de söylediğiniz gibi sürecin başından beri yoğun bir diplomasi trafiği yürütüyorsunuz. Bundan sonra hızlanacağınıza söz vermiştiniz. Bu bağlamda başlatacağınız bu diplomatik trafikte Biden’la bir görüşme var mı? Tanıştığınızda ona ne mesaj vereceksiniz?

ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken az önce buradaydı. Sanırım bundan sonra Biden bizi ağırlayacak. Biden’ı aramam akıllıca olmaz. Ortadoğu, Doğu Akdeniz ve bölgemizde kilit ülke olduğumuzu söyleyen sadece biz değiliz. Bu coğrafyada Türkiye’ye karşı bir girişimde bulunulması, plan yapılması mümkün değildir. Durduğumuz yer, benimsediğimiz tutum, değerlerimiz, ilkelerimiz bellidir. Çabamız insan hayatını korumak, barışı sağlamak, savaşları bitirmek, masumların gözyaşlarını silmek. Tüm kriz alanlarına yönelik analizlerimiz ve kaotik söylemlerden tamamen arınmış dertlere çare reçetelerimiz var. Dinlemek isteyenlere anlatıyor, bizi anlayabilenlere ulaşıyoruz. Durduğumuz noktanın değerini anlayan herkese kapılarımız açık. Samimi bir analiz için bizimle iletişime geçmek isteyen herkesle bugüne kadar olduğu gibi konuşmaya, insanlığın prestijini kurtarmak için çabalamaya devam edeceğiz. Sorunun çözümüne yönelik en uygulanabilir önerileri sunan ülke Türkiye’dir. Bölgedeki krizlerin ve sorunların çözümünde kilit ülke Türkiye’dir.

Coğrafyamızdaki tüm ülkelerle buluşabilen, çatışan ve savaşan tarafları aynı masada toplayabilen tek ülke Türkiye’dir.

Büyük Filistin Mitingi’ndeki konuşmanızda İsrail’i, durumu hilal savaşına çevirmemesi ve Gazze’ye yönelik saldırılarını aşmaması konusunda uyarmıştınız. Bu uyarınız Batı medyasında da yakından takip edildi ve gündem oldu. Böylesine kritik bir dönemde Ekonomik İşbirliği Teşkilatı 16. Zirvesi vesilesiyle Özbekistan’da İran Cumhurbaşkanı ile de görüştünüz. O toplantıda önemli noktalarınız vardı. İslam dünyasının ortak tavır alarak İsrail üzerindeki baskıyı artırması gerektiğini vurguladınız. Şefin 28’inde buraya geleceğini az önce sizden öğrendik. Dolayısıyla bu bağlamda Gazze konusunda İran’la ortak adımlar atılabilir mi?

Atılmaması için hiçbir neden yok. Bütün sorun şu ki, biz bu ortak adımları atarken öyle adımlar atalım ki yani kusura bakmayın, aynı anda olmasın. Sonuç verici adımlar atalım ve bu adımları atarken duygulardan uzaklaşıp uluslararası diplomasiyi harekete geçirelim ve tüm bunları yaparken buradan hem İran halkına hem de Türk halkına mesajlar verelim. Eğer bunu başarabilirsek bu çok çok doğru olur. Şu anda Filistin ve Gazze’deki vatandaşların hem şahsen hem de nakit olarak ciddi ihtiyaçları var. Az önce söylendiği gibi. Burada susuzluk var. Buradaki yakıt sorununu nasıl çözeceğiz gibi. Hastanelerde jeneratörler çalışmıyor, böyle bir durum var. Müdahale edilmesi gereken en önemli ülke İsrail üzerinde etkisi olan Amerika’dır. Dışişleri Bakanım şimdi muhatabıyla Amerika’ya saldırıyor. Biden’a bunu aynen anlatacağız. Elbette İran’ın Biden’la görüşmeye dahil olması esas itibarıyla söz konusu değil. Ama bunları Biden’la görüşmemizde onlara aktaracağız, anlatacağız ve bütün bunlarla birlikte bunu da ifade etmemiz gerekiyor. Gazze her şeyden önce Filistin halkının toprağıdır. Amerika’nın bunu kabul etmesi gerekiyor. Biden, “Hayır, burası Filistin halkının toprağı değil, işgalci yerleşimcilerin veya İsrail’in toprağıdır” şeklinde bir yaklaşım sergiliyorsa anlaşmaya varmamız mümkün değil. Şimdi onu kuzeyden güneye sürüklediler. Maalesef şu anda kuzeye dönüş söz konusu değil ve ciddi bir sorun var. Bunun da önünün açılması gerekiyor. Burada bir yandan Mısır’la, diğer yandan Körfez ülkeleriyle görüşmeler yapıp Amerika’yı baskı altına almamız gerekiyor. Amerika’nın Amerika’ya baskı yaparak İsrail üzerindeki baskısını artırması gerekiyor. Batı’nın İsrail üzerindeki baskısını artırması gerekiyor. Batılı ülkelerin ve Körfez ülkelerinin hangi ülkeyle ilişkisi varsa, İsrail üzerinde baskı kurarak nüfuzlarını artırmaları gerekiyor. Ateşkesin sağlanması bizim için hayati önem taşıyor. Ateşkesin sağlanmasıyla çalışmalarımız bitmeyecek; tam tersine daha da zorlaşacak. Gazze’deki kardeşlerimize ulaşmak ve onların yaralarını sarmak için bölge ülkelerinin dayanışması çok değerli olacaktır. Gazze’nin altyapısının restorasyonundan moloz haline gelen yerleşim yerlerinde yaşamın yeniden başlatılmasına kadar yapılması gerekenler var. Kan dökülmesinin durdurulması ve sivil ölümlerinin sona erdirilmesi için İran veya diğer devletlerle görüşmeye ve harekete geçmeye hazırız.

Öte yandan bu savaş bir Hilal-Haçlı savaşına dönüşmeyecektir. Çünkü bu savaş iyiyle kötünün, yalanla hakkın, mazlumla zalimin, hakla batılın savaşı haline geldi. Sonuçta doğruların, doğrunun yanında olanların, mazlumların ve hakkın savunucularının yani Filistinlilerin ve tüm mazlumların kazanacağına inanıyorum.

Siz bir eylem planı ortaya koydunuz ve anladığımız kadarıyla bu plan sadece insani yardımların gelmesi ve ateşkesin sağlanmasıyla sınırlı değil. Bunun siyasi bir süreci olacak. İki devletli çözümden, bunun sağlanacağı ve bağımsız bir Filistin devletinin kurulacağı siyasi çözümden bahsettiniz. Siz de Barış Konferansı adımını atmayı planlıyorsunuz. Bu Barış Konferansından tam olarak ne bekliyorsunuz? Ateşkesin, insani yardımın ve sonrasındaki siyasi sürecin, yani iki devletli çözüme varacak siyasi sürecin bu Barış Konferansı ile başlamasını mı hedefliyorsunuz? Bu konferansa katılım düzeyinin ne olmasını umuyorsunuz?

Bu bizim analiz önerilerimizden biri. Bu konuyla ilgili olarak şu anda dayanışma içinde olduğumuz, konuşup sorunları çözebileceğimiz ülkelerle bu adımı atma planlarını yapıyoruz. Dışişleri Bakanlığımız bu konudaki çalışmalarını daha da geliştiriyor. Umuyoruz ki bu durum muhataplarını çok daha farklı bir tabana taşıyacaktır. Elbette başından beri hep söyledik, adil bir barışın kaybedeni olmaz. Söyledik, söylemeye devam edeceğiz. Çünkü biz buna yürekten inandık ve inanıyoruz. Savaşan taraflar da dahil olmak üzere bölgedeki tüm aktörlerin katıldığı bir toplantıdan daha barışa vesile bir zemin olamaz. Bunları gerçekleştirmek için çaba göstereceğiz ve topraklarımız tarih boyunca pek çok büyük barışın beşiği olmuştur. Bunu bundan sonra da sürdürmek bizim görevimizdir. Bunu yapacak gücümüz var. İnsan gücü olarak buna sahibiz, beyin gücü olarak da buna sahibiz. Bu noktada ne bir karamsarlığımız var, ne de geçmişimiz karanlık. İşte İslam İşbirliği Teşkilatı ve Arap Birliği’nin dün yaptığı araştırmada ortaya çıkan tablo. Bütün mesele şu ki, işin içine karıştığınızda işler değişir. Umarım bu barış konferansında da böyle bir sonuç elde edebiliriz.

7 Ekim’den bu yana insanlık ve küresel vicdan adına sergilediğiniz duruşu ikinci bir “Bir dakika” olarak değerlendirebilir miyiz? Bundan sonra Orta Doğu’da neler olacağını ve değişeceğini düşünüyorsunuz? Siz de bugün Sisi ile üst sıralarda bir araya geldiğinizi belirtmiştiniz. Aslında biraz anlattınız ama görüşmenizin detaylarını verebilir misiniz? Refah Sınır Kapısı, yaralıların, kanser hastalarının taşınması ve insani yardım konularında Sisi ile somut bir plan görüştünüz mü?

Bildiğiniz gibi o dönemde Davos’ta İsrail’in çocukları öldürmesi meselesi de vardı. Samimiyetle oluşmuş, insanlığın vicdanı haline gelmiş ve bundan sonra Davos’a son kez geleceğimi söyledim. Bir daha Davos’a gitmeyeceğimi söyledim. O kapıyı kapattım. O kişi çoktan ortadan kaybolmuştur ve artık yoktur. Ancak bu insana Allah hayat vermiş ve o burada… Artık aslında söylediğimiz her cümle, attığımız her adım insanlık olarak üzerimize düşen görevi yerine getirmektir. Filistin’de yaşananları görmezden gelmemiz, onların çığlıklarını görmezden gelip sırt çevirmemiz mümkün değil. Eğer bu vicdan çağrısını hem Davos’ta hem de şimdi dünyanın çeşitli yerlerinde dile getirmeseydik, bu tavır kendimizi inkar etmek anlamına gelecekti. İsrail, son dönemde Gazze’ye düzenlediği saldırılarla uluslararası kamuoyunun desteğini kaybetmiştir. Ülke yönetimleri emperyalist çıkarları doğrultusunda İsrail yönetimiyle rekabet halinde olsa da İsrail artık toplumun gözünde bebek katili bir ülkedir. Gelecekte atacağımız adımlarda dikkat etmemiz gereken konular var. Tükürdüğümüzü kesinlikle yalamamalıyız. Çünkü o gün yaptığımız gibi bugün de vicdana aynı çağrıyı yapıyoruz. Vicdana sesleniyoruz. Sanırım bu insanların hepsi vicdansız değil. Eğer hepsi vicdansız olsaydı, Birleşmiş Milletler Genel Konseyi’nde 121 ülke bizim gibi düşünmezdi. Hatta çekimserlerin bile yanımızda olduğunu hissettim. Onun için ne yapacağız? Markalaşmaya devam edeceğiz. Adam erkeğe işaretleme ve alan işaretleme yapacağız. Çünkü bu topraklarda yıllar önce ekilen nifak tohumları var. Bu nifak tohumlarını temizlememiz gerekiyor. Bunu biz de yapabilir miyiz? Bunu yapacağımıza inanıyorum ve bu güç, bu kalite, bu kapasite bölgedeki diğer ülkelerde de mevcut. Ama hepsinin kaygısı var ve bu kaygının ortadan kalkması gerekiyor. Eğer Türkiye böyle düşünüyorsa, bizim de bu adımı aynı şekilde atabileceğimizi onlara söyletmemiz lazım. Bölgemizdeki çatışmaların, savaşların, anlaşmazlıkların, gerilimlerin tek panzehiri var: Birlik. Bir olursak, büyük olursak, diri olursak bölgemizdeki yangınlar birer birer söner. Bir yangın yerine dönüşen bu coğrafya, geçmişte olduğu gibi bugün de bir gül bahçesi, medeniyetin güneşi oldu. Tüm farklılıklarımızı bir kenara bırakıp, bunları zenginlik olarak kabul edersek, ortak noktalarımızı ön plana çıkarırsak, emin olabiliriz ki, tüm sorunlarımız çözülmeye başlayacaktır. Bölgemiz, onbinlerce kilometre öteden gelip burada güç kazanmak isteyen ülkelerden bir an önce kurtulmalı.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu